Sayfalar

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Bir Şehrin Yok'oluşundan Dora'ya


İnsanlar sokağa çıkın
Palyaçolar bu gece evlerinizi patlatacak!

"Dora, kimse sesimi duymuyor."


Hareket başladı
Kedisiz ve atsız bir dünyanın hayalini kuranlar
İlk adımlarında kuşları kafese koydular.

"Dora senin de hayalin var mı?"


Kamyonlar denize çimento boşaltıyor.
Artık aynı olacak her şey
Artık her yer gri olacak.

" Sen en çok maviyi severdin, Dora."


Bu şehre ağır yasalar geldi.
Kafasını kaldırım aralarından çıkaran tüm çiçeklerin kellesi vurulacak.

"Dora artık dilediğince yürüyebilirmişsin."

Palyaçolar şarkı söylüyor
Palyaçolar şiir okuyor
Palyaçolar inadına
inadına ağlıyor, gülüyor
ölüyor ve öldürüyor.


Dora! anneme söyle bana acısın biraz.
İnsanlar kaçsın.

Dora! arkadaşlarıma söyle ağlasınlar ardımdan.
Evler yanıyor.

Dora! babam kahrolsun. Kalbi dursun.
Şehir tutuştu.

Dora! kedim beni özlemiş midir?
Yakarışlarını duyuyorum.

Dora! çok mutsuzum.
Palyaçolar gülüyor.

Dora!
İnsanlar üzüldü gidişime; annem acıdan, kedim açlıktan öldü.Babamın kalbi durdu. Bir şehir yok oldu.

Sen bana acıma
acı çek Dora!
Acın artık güç veriyor bana.

Bir şehrin betonlarında, upuzun griliklerde
İnsanların yakarışlarında gebert beni.
Dora.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

var'oluşa atsız yolculuk




Korkak ve umutsuz

bugün sevecekler çocukluğumu


"anne sivilcelerim büyüyor gitgide"






Yanmıştım
bir tutuş'tu kanım
Kız'mış'tım
Kadın oldum

"da onlar nasıl hiç değişmeden kalabiliyor anne?"

Anahtar deliğindeki gözü gördüm
Kırık aynada sivilce sıkıyordum
Delikteki fareye döndüm

- fısıldadım

"Korkma benden. Yılanın başı küçükken ezilir"


- ama ben Korkuyordum

hala Korkuyorum -






"Onlar büyüdükçe anne sana daha çok benziyorum "

"Artık korkma anne..."


"...yazdığım tüm şiirler anahtar deliklerinde"




15 Ağustos 2010 Pazar

Bir dakika sessizlik için şehrin bütün gürültüsüne katlanabileceğimi iddia ediyorum.


-Karanlığın içinde, bir bulutun peşinde koşan çocuğun ayak seslerini duyuyorum. Burnumda gelecek yağmurların kokusu fakat toprak şimdilik kuru. Çocuk bulutla birlikte koşuyor yeşilliğe; yaşananları unutmamak için, yaşanmayanları yaşamaya koşuyor. Ani bir fren sesiyle dağılıyor bulut, çocuk donup kalıyor. Bir dakikalığına sessizlik dünyayı sarıyor. Çocuğun gözyaşları toprağa düşüyor, sesini duyuyorum.İçime dokunduğu anda yağmur başlıyor. Yaşanmayanlar şimdi yeşeriyor.



-Normal bir kulağın anlam veremediği sözcüklerle ibadet ediyor yatağında bir fahişe. Duyuyorum; tutku, ibadetin kendisidir. Tutkuyla bağlanıyor olmadığından emin olduğu tanrısına. Yakarmıyor hesabını soruyor insanlığın, bir deliyle birlikte. Nasıl bir delilik ki bu sevişmek bir deliyle hem de ibadet etmek üzere. Yatakta akıyorlar birbirlerinin üzerinden, ses çıkarmadan soruyorlar parmak uçlarında sakladıkları soruları. Cevaplar hep insana çıkıyor, inliyorlar. Yatak akıyor, bir şelaleye karışıyor. Şelale duruyor, sessizlik sarıyor dünyayı bir dakikalığına. Fahişe, yatağından kalkıyor. Ayakları suya değiyor, suda yürüyor; adımlarını duyuyorum. Sigarasından çıkardığı bulutla şelale tekrar akıyor, kadın ağlıyor. Su, kurak toprakları yeşertiyor. Cevabı insan olan sorular giderek çoğalıyor.


-Şehrin kalabalık caddelerinden geçiyor bir kadın. Çığlık çığlığa insanlar tüm sokaklara giriyor, tüm sokaklarından çıkıyor şehrin. Durmadan çoğalıyorlar, durmadan kalabalıklaşıyor şehir. Aynı oluyorlar bir şehrin içinde, ayna oluyorlar birbirlerine. Işıklar, gözlerini kamaştırıyor kadının. Bir büyü bu, bir lanet ediş. Ağzını hiç oynatmadan sövüyor insanlara, küfürler ediyor ; duyuyorum. Yalnızca sessizlik istiyor, yalnızca bir yer arıyor kendine. Kalabalıkla birlikte bir sokaktan başka bir sokağa geçiyor. Durmuyor. Aniden sırtından girip göğsünden çıkıyor bir acı. Dizlerinin üstünde yere çöküyor.Uğulltular azalıyor; ışıklar, kalabalıklar silikleşiyor. Dünyayı bir dakikalığına sessizlik sarıyor. Kadın derin bir nefes alıyor, renksizliğin içinde kayboluyor. Kalabalık, onun yerini doldurmak için artık daha hızlı çoğalıyor.

berfinbinbir
15.08.10

3 Ağustos 2010 Salı

Soğuğun Masalı


“ Bana bir şeyler anlatsana…” dedi yanında oturan çıplak adama dönerek gözleri yarı açık genç kadın, devam etti “durup dinleme fırsatım olmadı hiç, hep anlattım. Dinlemek istiyorum.”. Adam kadına baktı gülümseyerek, kadının saçlarını okşamaya başladı, ağzını açmıyordu, anlatacağı hiçbir şey yoktu. Genç kadın, saçlarının arasındaki eli tuttu, yüzüne getirdi, kokusunu içine çekip öptü, uykulu gözlerini açıp adama baktı, “ anlatacak bir şeyin olmadığını düşünüyorsun değil mi yine? Hiçbir zaman olacağını düşünemeyeceksin ki zaten” dedi gülümsedi ve yine anlatmaya başladı.

"Bundan çok yıllar önce uzak diyarlardan birinde kocaman bir savaşın içinde güzel bir kız çocuğu yaşarmış. Kız o kadar güzelmiş ki o cehennemin içinde onu gören kendisini cennette sanırmış. Saçları şelaleye, gözleri zümrütlere benzermiş, kokusuysa insana umut verirmiş. Başka bir yere doğsaymış bir prenses olabilirmiş, herkes bunu söylermiş keşke annesi rahminde bir bomba taşısaydı da bu kızı buraya doğurmasaydı derlermiş. Bu güzel kız, doğarken annesinin canını, kanını, bütün güzelliğini almış derken daha çok küçükken babası ona masallar anlatırken üstlerine bombalar yağmış. Babası durmamış, açlıktan ölen insanların arasında kızını masallarla doyurmuş. Babası anlattıkça kızı büyümüş, güçlenmiş, güzelleşmiş. Her güzellik yanında kötülüğü de getirirmiş. Günlerden bir gün…"


Kadın sustu. Adam heyecanla masalın devamını bekliyordu. Kadın masalı yarım bırakıp devam etti sözlerine “ Babam bana hiç masal anlatmadı, fakat babalar o kadar çok şey bilir ki istediği zaman anlatabilir.” Tekrar adama çevirdi yüzünü, “ kızın olsaydım bana masal anlatır mıydın?”. Adam gülümsedi, kafasını salladı. “ Babam olsaydın, beni hiç bırakmazdın değil mi?” adam tekrar salladı kafasını. “Sana baba demeyi o kadar çok isterdim ki… Fakat babalar çocuklarını hiç terk etmezler.” Adamın söyleyecek hiçbir sözü yoktu, kadın sustu. Adam, masalın devamını merak ettiğini söyledi, “anlatmayacak mısın?” dedi, kadın adama bakıp gülümsedi, “ sen bu masalı zaten biliyorsun.” dedi. Adam sustu. Kadın yatakta doğruldu, adamın dudaklarına bir öpücük kondurdu. “ Bu gece yanımda uyur musun?” diye sordu. Adam hep yaptığı gibi kafasını salladı. Kadın, adamın göğsüne yüzünü gömüp huzursuzluk içinde uyudu.

berfinbinbir

03.08.10

Kediler-Atlar

Geceleri ıhlamur kokan yataklarda uyuyorum
Ve hiç istenmeyecek düş-üşler görüyorum



-keşke ben de yalnızca kadınları sevseydim anne-



Her yerimden öpüyorlar
Nasıl bir sevgi
bu nasıl bir acı
Boynumda bir önlük -beni öpme- yazsa üstünde
öpmezler mi gerçekten de?

İstemesem olmayı
Hiç olmaz mıyım artık?





Eşikte bir kedi duruyor
Bak diyorum gözleri ıhlamur yeşili
O kadar sevimli ki korkudan içim titriyor
Onlarsa kovuyor
Cehennemin dibine kadar gitsin diyor
Gözleri ıhlamur yeşili kedi gitmiyor





Geceleri uyanıp sayıklıyorum
“Bu düşüş yalnızca bir düş”





Gözlerim kapalıyken koşamıyorum anne
Oysa ben nasıl hızlı koşardım yıllar önce
Bana oğlum deseydin kadınları severdim
Öyle öğrendim



Sen oğlunu öp
Beni öpme
Sakalların batıyor
Anne






/berfinbinbir/ /03.08.10/


(bireylikler dergisi 35.sayı)
http://bireylikler.blogspot.com/

artakalanlar

Yatağına uzandı. Bir yalnızlığı paylaşmaktan çekinecek kadar korkak ve bencildi. Uyku göz kapaklarını zorlarken, olduğuna bir türlü inanmadığı 'tanrısı'na şükrediyordu hala delirmediği için. Biriktirecek çok fazla şeyi vardı, hafızasının taşıyabileceği çok fazla an. Her kumsaldan bir deniz kabuğu, her uçurumdan bir korku, her şiirden yeni bir acı, her kitaptan, her filmden, her şarkıdan, her ateşten daha fazla acı, daha fazla, daha fazla ve biraz daha..Acı. Her yoldan biraz daha eskimiş dönecekti ayakkabıları, her yoldan biraz daha büyümüş. Acısız yaşanmazdı mutluluk, ağlayacaktı ve kahkahalarla gülecekti en derin yarasına.Çünkü, içini görecekti. Sabretmeyecekti, hiç beklemeyecekti. Ve nasıl emindi yalnız, umutsuz ve delirmiş öleceğine. Erken değil aksine çok geç gelecek ve çok acı verecekti ölümü.
Yatağından kalktı, balkona çıkıp sigarasını yaktı. Yine kuşları bekleyecekti. Biliyordu bir gece kuş seslerini duyamadan ölecekti en saçma şehrin en çirkin en karanlık köşesinde.