Sayfalar

10 Eylül 2010 Cuma

Gökyüzü bembeyaz sevgilim ,
bu gece de yanımda ölür müsün?



6 Eylül 2010 Pazartesi

Jezebel


Jezebel, bana onlardan uzakta bir yer göster.

Yakıcı bir koku her yeri sarıyor, gözlerimi açıyorum. Onlarca insan dikkatle yüzüme bakıyor ilk defa insan görmüşler gibi. Beyaz eteğim çamur olmuş, ellerim titriyor. Burnumda hala yakıcı bir koku, birisi elini ağzıma burnuma dayıyor, itiyorum. Çekmezse bir kez daha bayılacağım bu kokudan. Birisi bağırıyor " Açılın azcık nefes alsın kadın." haklı, sayenizde öleceğim nefessizlikten kalabalık şehirlerinizde. Kiminiz sevineceksiniz, kiminiz üzülmüş gibi yapıp daha çok seveceksiniz öldüm diye. Kalabalık dağıldıkça yeni bir kalabalık oluşuyor. Seyirlik hayvanları anlıyorum bir kez daha. Ne kadar çok ölürsem o kadar mutlu olacaklar, akşam sofralarında anlattıkları hikayeler o kadar heyecanlı olacak. Titreyen ellerimi yere dayayarak zar zor kalkıyorum, bana uzatılan eller geri çekiliyor. Beyaz eteğime bakıyorum hüzünle, şehrin çamurunu atıyorum üzerinden. Ayağa kalktığımı görenler dağılıyor; bu kez de malzeme çıkmadı onlara, ne yazık. Bir iki kişi yüzüme bakıyor ısrarla, ellerindeki kolonyayı uzatıyorlar bir kez daha, tiksinerek teşekkür ediyorum. Birisi çantamı uzatıyor alıyorum arkasından fularımı zoraki gülümsüyorum bir kez daha. Dizlerim titreyerek devam ediyorum yola. Neredeydim? Ne yapıyordum ? Hatırlamaya çalışıyorum. Hatırlayamayınca pek de gerçekçi olmayan bir tahmin yürütüyorum: " Doğru ya, hatıralarımı arıyorum.". Bütün kuytu köşelere bakıyorum, kesin bir yere sakladım onları da yine unuttum. Şarapçıların ceplerine bakıyorum uzaktan, kağıt toplayıcıların eldivenlerinin içine, eskicilerin arabalarına; insanların sevmedikleri yerlere kaldırmış olmalıyım onları. Belki de kaldırmayı düşündüğüm günlerden birinde düşürdüm yolun orta yerinde kim bilir belki de saçıldılar sokaklara, taşların aralarına."Kimdim ben, neydim? "diye soruyorum, belki oradan bir ipucu çıkar. Hatırlayabildiğim tek şey:
Bir boşluk mu şimdi gerçekten hatırladığım tek şey? Doğmuş ya da doğmamış çocuklarım, bir evim, bir arabam belki bir işim ya da boşandığım bir eşim, annem hatta babam ya da düğünler, akrabalar, cenazeler, yüzler, isimler… Ya da bir ses, belki bir koku. Evet, deniz kokusuna karışan bir ıhlamur kokusu hatta biraz yanık şeker var içinde, en net hatırlayabildiğim. Oralarda bir yerde duruyor olmalı hatıralarım, o kokuya yakın bir yerde. Yoldan geçen bir kadını durduruyorum, önce üstüme başıma bakıyor sonra titreyen ellerime, biraz geri çekiliyor.


-Koku alır mısınız?

-Anlayamadım?

-Koku alabiliyor musunuz? Deniz kokusu mesela ya da ıhlamur ağacı belki yanık şeker?

-…

-Hiç biri mi?


Korkup gidiyor. İnsanlar gerçekten koku mu almıyor? Belki hastadır diyorum, burnu tıkalıdır. Birine daha sormak için yaklaşıyorum, gözlerini kaçırıp uzaklaşıyor. Sanırım çok pis görünüyorum. Bunu daha önce de yaşamışım gibi, anlamamak için kaçan insanlar görmüştüm sanki dünyanın bir yerinde. Bildikleri halde gözlerini kapatanlar, görmüştüm.

Jezebel, bana anlayacak kadar korkak olmadıkları zamandan bir an göster.

Dizlerim iyice titriyor, sanırım açlıktan. Bir şey yiyip yemediğimi hatırlamıyorum. Çantamı açıyorum; parçalanmış kağıtlar, bisküvi kırıntıları, dökülmüş tütünler, kırık kibritler. Çantamın içi de en az benim kadar pis, bir sigara çıkarıyorum paketten, biraz yamulmuş, karton paketlerden almalı artık. Çakmağı arıyorum el yordamıyla, bakmayınca daha rahat bulurum bu tür şeyleri. Çıkarıp yakarken rüzgar çıkıyor, hep böyle olmaz mı zaten ? Elimi kokluyorum hala kolonya kokuyor, sigara kokusu bastırır diye düşünüp sakinleşiyorum. Asıl amacımdan sapmamalıyım, hatıralarımı bulmalıyım fakat pek gücüm kalmadı. Bana yardım edeceğini söyleyen bir kadın vardı, ama sanırım o da kendi işlerine daldı. Ayaklarım beni ev yoluna sokuyor. Bu gece de bir karabasan, bu gece de üstüme çökecek duvarlar. Binalar, binalar, binalar tonlarca bina var, hatıralarımı buraya gömmüş olamam. Ev yolu, çabuk geçiyor her zaman binaların arasında koşmayı tercih ediyorum her gün. Beni yutacaklarından korkuyorum. Bir iki insan tanıyorum binaların yuttuğu, bir daha deniz göremiyorlarmış, ağaç da yokmuş. En iyisi koşmalı. Hem yarın daha temiz giyinir çıkarım sokağa, bu sefer bulurum hatıralarımı.

Jezebel, ben sen olamıyorum. Bana senin gibilerin olmadığı, yaşadığım yeri göster.


berfinbinbir 05.09.10