Sayfalar
30 Temmuz 2010 Cuma
TÜLDEN İNCE
“…eğer var olsaydın nasıl nefret ederdim senden!”. Yerinden bir kedi gibi fırladı, iki eliyle rüzgarda uçuşan beyaz tül perdeyi kavradı, olanca gücüyle çekip çıkardı. Yanındaki sehpanın üzerinde duran makası eline aldı. Elinde makasla aktığını sandığı gözyaşlarını silerken gözlerini çıkarmaya çalışır gibiydi, o sırada içeri biri girse pekala böyle sanırdı. Kucağında duran beyaz tül perdeyi keserken hala bağırıyordu: “ Yeni değil hiçbir şey, ne sevinçlerim ne üzüntülerim. Ve bir maske insanların yüzlerine yapıştırdığın ne ben çıkarabilirim artık ne onlar. Tanrım, ne yaptın bize?” . Kestiği büyük parçayı üzerine attı bir pelerin gibi, ağlamaklı devam etti sözlerine, “ beyaz şallar mı gerekiyor artık masumiyetimizi kanıtlamaya, nasıl masum nasıl yalnızım aslında, olsaydın da görseydin…”. Hıçkırmaktan hali kalmamıştı konuşmaya, aslında ne çok sözcüğü vardı. Üzerindeki tülü olduğu yerde bırakıp ayağa kalktı. Perdesiz pencereden, yüksek bilmem kaç katlı evlere baktı. Ne çok hayat, ne çok mutluluk, ne çok acı vardı ama gerçek diye güvenebileceği ne kalmıştı? Kıyafetlerini ağır ağır çıkarıp pencereden aşağıya attı, donu teknoloji harikası(!) bir klimanın motoruna takıldı. Klimanın sahibi görseydi kesin lüks klimasının bozulacağından korkup avazı çıktığı kadar bağırırdı fakat o bağırmadan komşusu olan genç kadın bağırmaya başlamıştı. Tülü yeniden sırtına aldı. Pencerenin çerçevesine oturdu, kafasını kaldırıp görünen bir iki tane yıldıza, karşısında duran kocaman hilale baktı; hep dolunay mı getirecekti felaketi, mucizeyi. Boynunda tuttuğu tülün parçalarını birbirine bağladı, pencere çerçevesinde ayağa kalktı. Çıplak evinde çırılçıplaktı. Kendini boşluğa bıraktı. Havada süzüldüğünü sanırken bir yandan hala bağırıyordu: “ Tanrım bak nasıl uçuyorum.” . Ağzını kapatamadan yere çakıldı. Kıpkırmızı kanı tülün beyazını bastırırken, yüzünü asfalttan kaldıramadan mırıldandı: “...ölmeme izin vermezdin Tanrım, var olsaydın!”
berfinbinbir
30.07.10
24 Temmuz 2010 Cumartesi
LOŞ

“Sen bana bir şehrin hüznünden, bir geç kalmışlıktan söz ediyorsun ama…”
Adam sustu. Gözlerini arkasında uzanan kadının aynadaki yansımasına dikti, kadının ayak parmaklarını, bilekleri, beyaz bacak kıvrımlarındaki alınmayı unutmuş tüyleri inceledi. Kadın, yüzüstü uzanmış, bacaklarını ileri geri sallıyordu. Adam, kafasını ellerinin arasına aldı, karnına doğru çekti, az tüylü karnına bakındı. Kadın, uzun uzun sustu; adam incecik ağladı kadının umursamazlığına. Adam sözlerine devam etti:
“ama çok erken her şey için, delirmek için henüz çok genç, çok sakiniz…” . Kadın, yüzüstü döndü, tavana bakarken elini yandaki komidine uzattı. Sarı tütün lekeli ince parmaklarıyla sigara paketini arandı. Dönüp bakmadan el yordamıyla bir sigara çıkardı. Paketten küçük kırmızı çakmağını aldı, tek seferde sigarasını derin bir solukta yaktı. Kafasını çevirip yüzünü içine gömen adama baktı, ardından gözlerini beyaz tavana dikti. Sigara dumanı kirli tavandaki örümcek ağlarına yapışırken kadın sesini ayarlamak için öksürdü. Konuşmak üzere ağzını açıp arkasından vazgeçti. Sigara külleri önce kadının ince beline oradan yatağa döküldü. Bitmek üzere olan sigarasına baktı. Eline bir parça tükürdü, yanan sigarayı suratında boş bir ifadeyle avcunun içine yuvarlayıp bastırdı. Avcundaki sigara izmartini yere atıp elini dağınık beyaz çarşafın içinde gezdirdi. Arkasından yatakta doğrulup yüzünü aynaya kaldıran adama belinden sarıldı. Yüzünü adamın sırtına gömdü, bir elini adamın göbeğinin arasındaki tüylerde bir süre gezdirdikten sonra sonra penisini kirli avcunun içine aldı, yaralı bir kuş severmiş gibi okşadı. Derin bir solukla adamın kokusunu içine çekti. Bir şeyler anlatacak gibiydi fakat sustu. Adam, hiç konuşmayacak gibi duruyordu, kafasını kaldırıp aynaya baktı. Aynadan ne yaparsa yapsın kadının yalnızca bacakları görünüyordu. Adam, kadının küçük bir parçası görünen siyah donuna bakarak “ seni seviyorum” demek için açtığı ağzından ne demek istediği yarım yamalak anlaşılacak şekilde ağlamaklı tiz bir ses çıkardı. Elini penisinin üzerinde gezinen kadının elinin üzerine koydu. Her şeyini koparmak , kadının tüm parmaklarını kırmak istermişcesine olanca gücüyle sıktı. Kadın hiç ses çıkarmadıkça adam daha çok sıkıyordu. Bir anda arkasına dönüp kadını sırtüstü yatağa yatırdı. Elleriyle kadının kollarını açtı. Dudaklarını koparır gibi öpmeye başladı. Ayağıyla yatağın kenarındaki pantolonunu kendisine doğru çekti. Pantolonun arka cebinden bıçağı alıp kadının dişlerinin arasına yerleştirdi. Elini kadının içine soktu. Dört parmağını kadının içinde gezdirirken kanlı et parçalı elini çıkardı. Kadının ağzındaki bıçağı alıp tekrar içine daldırdı. Kadın, tüm sessizliği bozan bir çığlık attı. Beyaz çarşaf kadının kanlarıyla kızarırken, kadın bayıldı. Adam, üstüne yatıp ağlamaya başladı. Bir süre ağladıktan sonra ellerini diliyle ıslatıp kanları beyaz pikeye sildi. Gardırobunu açıp siyah takımını yavaşça çıkardı, yanındaki tekli koltuğa koydu. Dolabın kapağını kapatıp uzun bir süre kahverenginin büyüsüne daldıktan sonra yine aynı yavaşlıkta dönüp siyah takımını giydi. Aynanın karşısına geçip yatağa oturdu. Kendi yüzünü incelerken odanın kapısı çalındı. Adam, kapıyı açtı, aynı kadın içeri daldı güzel bir gülümsemeyle adamın boynuna bir öpücük kondurdu. Adam tepkisizdi, kadına gülümseyip elini tuttu.Kadın önde adam arkada kapıdan çıkarken, adam son bir kez dönüp beyaz temiz çarşaflara baktı. Kapıyı çekip uzun, loş otel koridorunda elele kayboldular.
berfinbinbir.
12.07.10
22 Temmuz 2010 Perşembe
Bir Gece Karanlığında Yanılsayanlar
berfinbinbir
29.05.10
(KALDIRIMTAŞI fanzin#1)
Bahçe.
1. “Yeni Dünya”ya Doğru
“Hayır efendim ben yürümüyorum. Toprak bu ayaklarımın altından kayan, ve azalan bu korkunç gece benim soluklarımda. Bir köprünün üstünde sallanan eteklerim yalnızlığımın kapılarını zorluyor, çok şiddetli bir rüzgar gibi yumrukluyor. Ben artık yürümüyorum, tırmanıyorum en derin bahçeme doğru. Denizlerin ağladığı ıslak toprağı hissediyorum topuklarımda. Uzun elbisem kir içinde, saçlarım çamurdan yüzüme yapışıyor. Duramıyorum, o kadar eminim ki ben dursam dünya duracak benimle, engel olamıyorum. Yılanlar yürüyor su yollarında, takipteyim.
Ne kadar küçüğüm, ne kadar küçülüyorum.
Kilometrelerce uzakta insanlar, evler, araba sesleri, kirli su birikintileri..
Kilometrelerce uzaktayım.
Açarsam eğer gözlerimi…
Ağızlarında elma taşıyan yılanlar fark eder mi şimdi bir eksiklik olduğunu?
Merak etmiyorum uzaktaki bir hayatı; kandıran bir ruh, kanacak bir adam yok bahçemde.
Varmak üzere tırmanırken yola
Ve varamadan sona, dinleniyorum ağaçların altında. Her karanlık yeşil şimdi, her karanlık kahveden uzakta toprak rengi…"
Şeytan Uçurtması
gereksiz sözcükler*at kafası
Ne kafası bu hala aynı trip
Loş sokakmış, sancıymış tırı vırı hepsi
Herkes ayrı bir alem olmuş gezinirken
Dünya döne döne geçiyor benim üzerimden bense kendimden
Israrların sonucu etmediğim bu küfürler parçalıyor dilimi
Benim hala başım dönüyor
At kafası gibi ulan şu aşkın kafası
Hem ağrıtıyor hem ağlatıyor
Rüzgarda giden atın yelelerinde sevişmek isterdim senle
ama yine haklısın sevgilim
İnsan pire olamıyor böyle bile bile!
27.04.10
berfinbinbir
Kahverengi Yeleli Kart Atlarım
güzel göründüğüm zamanlar
tesadüftür ki sen olmayacaksın
gideceğini düşünüyorum
-senin gideceğini değil
hayır ben de gitmiyorum-
sana bu kartı Paris'ten de atmıyorum
bir şeyler anlatmalı sana
pirelerden bahsetmeli
kahverengi yelelerden
ben anlatırdım ama yapmıyorum
bu kartı ben sana atmıyorum
akım gibi güneşe akım gibi ama o değil
elektrik akımı da değil
hayır zaten aramızdaki de elektrik çekimi değil
edebi olanlar
ideolojiyle de yakından uzaktan ilgisi var
seninle yok
bizim romantizmimiz gibi devrimci olanla biten
bizi bu kadar gerçekçi yapan
-toplumsuz-
ama benim atlarım da gerçek
atlamalarım da bulutlardan yanına
şimdi aramızda acı bir mızıka sesi uyumakta
bense fısıldıyorum yine
-uzun süren sessizlikten sonra konuşmaya korkar gibi sesimin nasıl çıkacağını bilmeden- fısıldıyorum içime uyuyan sözcükler
hiçbir şeye uymadan sana u'yu'yan sözcükler
ben artık kaçmıyorum
kart atmıyorum.
23.06.10
berfinbinbir