Sayfalar

8 Kasım 2010 Pazartesi

en çok sevdiğimizi sandığımızla en çok sevdiklerimizi birbirinden ayırdık sandıklarımızda


Vapurlarla uçmanın hayalini kurmuştuk ki
ucuz şaraplarla tabutlara soktum ben babamı
ve annemin sesi artık hapis sanal dünyamda


gerçeklik neydi, bilmiyordum ben sadece
binemedim 12'ye 5 kala kalkan taşıtlarınıza
12'de evdeydim, önce biraz şarap içtik
bazen pencereler sıkışır ve ölür insanlar odalarda
ne morg ne tabut çürür cesetler beden bu değil aslında
tutukluk yapan silahlar yerine vurdum onları ekranlarla
sesimi özlerken onlar bana dokunmayı beklerken öldüler.
12yi çeyrek geçiyordu, aradı. bir şeyler mırıldandı
mekanik sesler vardı,karıncılandı ekranlarım,mekanik sesler
sevgilim biliyor musun? her yerdeyim, her yerdeler.

ben istemedim, bu kez o gitti.Elmalarım saçıldı yerin altına.
Çimlenmeyecekler, yeşermeyecekler.
12buçuğa gelirken inlemelerini duydum,oysa siz de biliyorsunuz
kendisi istemişti ,bir kez daha kilitledim kapıyı, perdeleri çektim
adımı mı söyledi, vicdanım mıydı? bilmiyorum, şaraba uzandı elim.

Uçmak mı? Yüzmek mi? Şimdi ikisi de mavi, çocukluğum bitti.
Çimlenmeyecek, yeşermeyecek.

Ölülerimizin şerefine önce birer demli çay içtik,arkasından
sabahlara kadar seviştik,saat 1i biraz daha şarap geçiyordu.
Sıkışmışlığımızla varlığımız arasında ne fark var?
Oysa ben, biraz sözcük ve müzik, iki parça candım
kızımı ve oğlumu öldürdüm önce çok küçüktüm,
annemi ve babamı ardından şimdi çok büyüğüm.


kargalar çocukluğumu d'eşeliyor mavi göğünüz kan içinde.
Yeşerecek hiçbir şey yok ellerimizde.


Sevgilim, söylemiştim:

en çok sevdiğinle en çok sevdiğini sandığın şeyi özdeşleştirme, yanıldığını gördüğünde en çok sevebilecek bir şeyin kalmayacak,yalnızlaşacaksın.”


berfinbinbir/ 08'Kasım'10
Kadıköy


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder